Yıl 1967. Fizik dersinin mekanik laboratuarında birinci laboratuar. Konusu: Ölçme ve çift kefeli terazilerin hassasiyeti. Mesaj: neyi ölçersen ölç, ölçmek istediğin şeyi bulamazsın, ölçü aletinin hassasiyet sınırları içinde bir şeye ulaşırsın. Laboratuar hocasından nasihat: “Marifet, hatalı ölçen alet ile doğru ölçmek”. Hata ne demek? Doğru ölçmek ne demek? Ölçülmesi istenen şeyi bulmak mı? Geometri dersindeki hocadan başka bir nasihat: ”Geometri, yanlış çizim üzerinde doğru düşünme sanatıdır”. Yanlış çizim ne demek? Tahtaya çizilen dik üçgenin, en büyük açısı doksan derece değil mi, kenar uzunlukları için Pisagor teoremi sağlanmıyor mu? Hoca, çizemiyorsan biz ne yapalım. Doğru çiz, doğru düşünelim. Doğru düşünmek ne demek? Matematikte doğru düşünmek ne demek? (Ya istatistikte?! Bunu şimdi soruyorum. Yıl 2006.) Okulun açılışında bir nasihat da dekandan gelmişti:”Bu günkü gibi ilerde bir gün gelecek ve siz mezun olacaksınız. Çoğunuz öğretmen olacak. Matematik öğretmeni, fizik öğretmeni, kimya öğretmeni, biyoloji öğretmeni. Bir tornacı, bir civatayı işlerken hata yaparsa, o civatalar yeniden dökümhaneye gider, eritilir, çubuk haline getirilir ve yeniden tornacının önüne gelir. Sizin böyle bir hakkınız yok”.